Türkiye’de Yükseköğretimin Kalitesi: Niteliksiz Büyüme, Torpilli Atamalar ve Düşünsel Çoraklık

Türkiye’de Yükseköğretim Sistemi Nereye Gidiyor?

Türkiye'de yükseköğretim, son yıllarda hızla yaygınlaşmış gibi görünse de nitelik açısından ciddi sorunlarla karşı karşıya. Her ile bir üniversite sloganı ile niceliksel büyüme sağlandı; fakat bu büyüme, kaliteyi beraberinde getirmedi. Bilimsel Mathematics sitesinde yayınlanan küresel analizde de vurgulandığı gibi, üniversitelerin sadece sayısal olarak artması, eğitimin kalitesini garanti etmiyor. Türkiye'de ise bu durum çok daha vahim boyutlara ulaşmış durumda.







Akademik Torpil: Bilimin Önüne Geçen Görünmez Engel

Türkiye'deki akademisyen atamaları yıllardır süregelen ve artık neredeyse “normalleşmiş” bir sorunla karşı karşıya: torpil. Birçok üniversitede akademik kadro ilanları, önceden belirlenmiş adaylara göre şekillendiriliyor. Özel alanlar, belirli tez konuları hatta bazen spesifik kelime öbekleriyle yazılmış ilanlar, “adayını bekleyen ilanlar” hâline dönüşüyor. Bu durum;

  • Nitelikli akademisyenlerin sistem dışında kalmasına,

  • Bilimsel liyakatin ağır yara almasına,

  • Genç araştırmacıların umutsuzluğa kapılmasına neden oluyor.

Torpilli atamalar, üniversitelerde sadece bireysel mağduriyet yaratmıyor, aynı zamanda bilimsel düşüncenin kurumsal boğulmasına da yol açıyor.


Akademik Özgürlük Yoksa Yaratıcı Düşünce de Yoktur

Yaratıcı düşünce, eleştirel bakış ve bilimsel üretim, ancak özgür bir akademik ortamda gelişebilir. Ancak Türkiye’de birçok akademisyen, araştırma konularını seçerken bile otosansür uygulamak zorunda kalıyor. “Siyasi olarak riskli” kabul edilen konulara girilmemesi, belirli ideolojik duruşlara sahip olmayanların dışlanması, bilimsel düşünceyi ciddi anlamda baskılıyor.

Üniversiteler, özgürlüklerin merkezi değil, çoğu zaman baskıların simgesi hâline geldi. Bu durum da doğrudan yaratıcı düşünceyi öldürüyor. Çünkü sorgulamayan birey, öğrenmez; öğrenmeyen birey, geliştiremez.


Müfredat Sorunu: 21. Yüzyılda 20. Yüzyılın Eğitimi

Birçok bölümde hâlâ 30 yıl öncesinin içerikleri okutuluyor. Oysa günümüzün üniversite öğrencileri;

  • Yapay zekâ,

  • Veri bilimi,

  • Yenilenebilir enerji,

  • Sürdürülebilir kalkınma gibi alanlarda yetkinlik kazanmak zorunda.

Fakat Türkiye’de üniversiteler, geleceği inşa edecek bireyleri değil, geçmişin memurlarını üretmeye devam ediyor.


Üniversiteler Arası Uçurum: Eşitlik Sadece Kâğıt Üzerinde

İstanbul, Ankara, İzmir gibi büyük şehirlerdeki bazı üniversiteler ile Anadolu’daki birçok üniversite arasında imkânlar açısından derin bir uçurum var. Laboratuvarlar, akademik danışmanlık, yurt dışı fırsatları ve yayın destekleri gibi temel unsurlar, yalnızca birkaç “elit” üniversiteye sıkışmış durumda. Bu da sosyoekonomik eşitsizliğin üniversite düzeyinde yeniden üretildiği anlamına geliyor.


Ne Yapılmalı? Türkiye’de Yükseköğretimde Reform Önerileri

Türkiye’de yükseköğretim sisteminin yeniden yapılandırılması kaçınılmaz bir zorunluluktur. Aşağıdaki öneriler, gerçek bir akademik dönüşüm için temel adımlar olabilir:

1. Akademik Atamalarda Şeffaflık ve Liyakat

Tüm kadro ilanları, tarafsız komisyonlar tarafından incelenmeli. Bilimsel üretim ve adayın potansiyeli esas alınmalı.

2. Akademik Özgürlük Garantisi

Üniversiteler siyasi ve ideolojik baskılardan arındırılmalı. Düşünce özgürlüğü yasal güvenceye kavuşturulmalı.

3. Yaratıcı ve Eleştirel Düşünceye Dayalı Müfredatlar

Ezberci yaklaşım terk edilmeli. Problem çözme, yaratıcı yazma, eleştirel analiz gibi beceriler öncelik kazanmalı.

4. Fırsat Eşitliği İçin Altyapı Desteği

Anadolu’daki üniversiteler için özel fonlar oluşturulmalı. Laboratuvarlar, yazılım destekleri ve yurt dışı değişim programları eşit şekilde yayılmalı.

5. Akademisyenlerin Yurt Dışı Bağlantıları Güçlendirilmeli

Doktora sonrası araştırma destekleri, ortak projeler ve konferans katılımları artırılmalı.


Sonuç: Üniversiteler Gerçekten Bilim Üretiyor mu?

Türkiye’de üniversitelerin büyük bölümü, yaratıcı düşünce üretmekten çok uzak. Akademik özgürlüğün olmadığı, torpilin norm hâline geldiği, müfredatın güncellenmediği ve eşitsizliğin derinleştiği bir sistemden bilim çıkmaz. Yalnızca mezun sayısını artırarak değil, düşünceyi özgürleştirerek ilerlenebilir. Türkiye’nin geleceği, bu zihinsel dönüşümde gizli.

Yorumlar

En Popüler